Makaleler

Ünlü, Mütevazi, Bilge ve Demokrat Politikacı: Erdal İnönü (1926-2007)

altYalnız kendi alanında değil, aynı zamanda Türkiye’de bilimsel kurum ve çalışmaların evrensel standartlara kavuşması için de canla başla çalışanlardan biridir Erdal İnönü. Ününün birazı, babasından geliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün oğlu; ama hepsi bu kadar değil. Çünkü zarif kişiliği, çalışkanlığı  ve ince zekasıyla da ayrıca ünlenmiştir. Bilim adamlığı birinci nişanesiydi; açık sözlüydü ve yardımseverdi. İnönü, Cahit Arf, Feza Gürsey, Asım Barut, Fikret Kortel, Cavit Erginsoy, Behram Kurşunoğlu, Yavuz Nutku,Yako Yafet, Gazi Yaşargil, Bahattin Baysal  gibi bilimcilerle parlak bir kuşak oluşturur.

Erdal İnönü, 6 Haziran 1926’da, İsmet ve Mevhibe İnönü’nün oğlu olarak Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da yaptı. Lise’yi Ulus’taki Gazi Lisesi’nde okudu. 1947’de yeni kurulan Fen Fakültesi’nde fizik öğrenimi gördü, sonra ABD’ye gitti. Doktorasını, Californiya Teknoloji Enstitüsü’nde kozmik ışlınlarla ilgili Christy yönetiminde çalışmasıyla aldı. Daha sonra Princeton Üniversitesi’nde ünlü fizikçi Eugene Wigner’le (1902-1995, Nobel Fizik 1963)  matematiksel fizikte çalıştı ve fizik dünyasında Wigner-İnönü Büzüşmeleri (Grupların  ve Temsillerin Kontraksiyonu) olarak bilinen buluşunu yaptı. Grup teorisinde yeni bir yöntemdi bu.Yurda dönünce Ankara Üniversitesi’nde fizik asistanı olarak göreve başladı.

 

Askerlik görevini yaptıktan sonra doçentlik sınavını verdi. 1957-1960 arasında Amerika’da  “Atom Enerjisinden Yararlanma” programı içinde çeşitli üniversite ve enstitülerde araştırmalar yaptı. 1964-1974 arasında ODTÜ’de teorik fizik profesörü olarak çalışltı. Türkiye’nin ve ODTÜ’nün en hareketli ve tartışmalı zamanlarında Teorik Fizik Bölümü Başkanlığı, Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı ve Üniversite Rektörlüğü gibi üst düzey görevlerde bulundu. İnönü’nün dekanlık ve rektörlük yaptığı dönemlerde ODTÜ yalnız Türkiye’nin değil Ortadoğu’nun en önemli araştırma merkezlerinden biri haline gelmiştir. İnönü, öğrenci olaylarının yoğun olarak yaşandığı 1971 yılında rektördü ve arama yapmak için üniversiteyi saran güvenlik güçlerine izin vermemesiyle dikkat çekti. Aşağıdaki resimde solda Wigner, sağda Gürsey görülüyor:

alt1974’te İstanbul Boğaziçi Üniversitesi’ne geçti, 1974-1982 yılları arasında fizik profesörlüğünün yanı sıra 6 yıl kadar da Temel Bilimler Fakültesi Dekanı olarak görev yaptı. 1982’de TÜBİTAK’ın İstanbul’da kurulan Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü (Feza Gürsey Enstitüsü) müdürlüğüne atandı. Bu büyük bilimsel kuruluşun temellerini İnönü atmıştı. Yavuz Nutku ve Ayşe Erzan, kurumun yükselmesine büyük emek verdiler. Bugünkü yüksek teknoloji, temel bilim araştırmalarına dayanıyor. Temel bilimlere yatırım yapmadan yeksek teknolojiyi elde etmenin olanaksız olduğunu gören İnönü, dünyadaki Princeton İleri Araştırma Enstitüsü ya da Max Planck Araştırma Enstitüsü gibi Feza Gürsey Enstitüsü’nü oluşturmuştu.

 

Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun (TÜBİTAK) kuruluşuna (1963) katkıda bulundu ve  Temel Araştırmalar Enstitüsü’nde kurucu müdürlük görevini yürüttü. NATO Fen Komitesinde çalıştı ve UNESCO Yürütme kurulunda görev aldı. Türk Fizik Derneği’ni canlandırdı ve Türk Fizik Vakfı’nı kurdu. Bazı konferansların uluslararası ve geleneksel olmasını sağladı.

alt2004’de uluslararası alanda en saygın bilim ödüllerinden biri olan Wigner Madalyası’nı aldı. Bu madalyayı bir de 1986’da ünlü fizikçimiz Feza Gürsey kazanmıştı. Ayrıca TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü almıştı ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) onur üyesiydi.

Meral Serdaroğlu, onu şöyle tanımlıyor: “Bölüm’de ve Fakülte’de araştırma ve üniversite ortamını güzelleştirmek, gençleri destek- lemek ve araştırmacılara daha çok olanak sağla- mak için her zaman uğraşan bir idareci ve hepimizin yaptıklarını dikkatle dinleyen, destekleyen ve bize güç veren bir çalışlma arkadaşımızdı. Bilim sevgisi hiç sönmedi. ABD’ye gitmeden evvel hastahanede son defa görüştüğümüzde, “Artık fiziğe değil tıbba katkı yapıyorum. Yeni buldukları bir ilacı bende deneyecekler” demişti. Erdal Beyi çok özleyeceğiz.”

Ünlü Osmanlı tarihçimiz Halil İnalcık, bir olay aktarıyor. 1990’larda Erdal İnönü, UNESCO’ya Akdeniz kültürünün bir bütün olduğunu belirterek Akdeniz’de kıyısı olan her ülkenin bir Akdeniz Enstitüsü karmasını öneriyor. Önerisi UNESCO genel kurulunda kabul ediliyor. Hemen her ülke İtalya, Tunus … Yunanlılar, bu enstitüyü kuruyorlar; ama bizde kurulamıyor. İnalcık  “Bizde böyle bir enstitü bütün çabalarıma rağmen kurulamadı. bizim ne kadar hantal bir idare altında bulunduğumuzuun başka bir misalidir bu” demektedir. (Tarihçilerin Kutbu, İş Bankası Yayınları 2005)

 

Politika

Büyük fizikçi Eugene Wigner, Macaristan’dan Amerikaya gitmişti. Bir gün İnönü, ona Türkiye’ye dönmek istediğini söylüyor. ‘Bunun üzerine [Wigner] bir an durduktan sonra, bana beklemediğim bir şey söyledi: “Macaristan ve Türkiye gibi ülkelerde bir insan bir alanda sivrildi mi, artık her alanda ondan görev beklerler; buna dikkat et” dedi. Ben de kendi kendime, “Nereden çıktı bu?” dedim. Fakat sonradan baktım ki çok haklıymış.’

 Gerçekten 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında siyasete girmek zorunda kaldı. Fakat bu işi de tam bir bilim adamı gibi, nezaket, çalışkanlık ve yüksek bir standartla yerine etirdi.12 Eylül 1980 darbesinin ardından, 1983’te yeni partilerin kurulmaya başlamasıyla aktif siyasete girdi. Sosyal Demokrasi Partisi’nin (SODEP) kurucu genel başkanı oldu; ancak İnönü’nün SODEP kurucu üyeliği Kenan Evren başkanlığındaki askeri cunta tarafından veto edildi. Daha sonraları Milli Güvenlik Kurulu kararlarına uymadığı gerekçesiyle mahkemeye verildi.

Kenan Evren’le bir görüşmesinde Evren, “Sen bu işleri bilmezsin”  dedi. “Ters tepki, kamçılandım. Bende uyandırdığı izlenim şuydu: ‘Ben bu işi yapamayacağım. Başkaları beni kandıracak, benim aracılığımla başka çıkarlara yönelecekler. Ben de partiye hâkim olamayacağım.’  Galiba sonradan benzer şeyleri Metin Toker’e de söylemiş. Metin de itiraz etmiş: ‘Yok, o göründüğü gibi değildir. İnsanı suya götürür, susuz getirir’ demiş. Sonra Sıkı Yönetim mahkemelerinde yargılandı.

1984’te bir demecinde şöyle demişti: “….Bugün Türkiye’deki üniversitlerde bilimsel özerklik yoktur. Anayasa’nın kabul etmedeği idarî özerklikten söz etmiyoruz. Anayasa’nın istediği bilimsel özerklik yoktur. YÖK yetkilileri bu konuda sürekli yanlış bilgi vermektedirler. İnsanlığın yüzyıllar boyunca süren arayışı ile bilimsel çalışmanın ne olduğunu bilenler Türkiye’de vardır. YÖK yetkililerinin bütün oyun ve engellemelerine rağmen Türk üniversitelerinde özerkliğin gerçekleştirilmesi için çalışmaya devam edeceğiz…”

SODEP ile Halkçı Parti’nin birleşmesiyle kurulan Sosyaldemokrat Halkçı Parti’nin (SHP) ilk olağanüstü kurultayında genel başkanlığa seçildi ve SHP Genel Başkanlığı görevini 1993’e kadar sürdürdü. 1986 araseçimlerinde İzmir’den milletvekili seçilen Erdal İnönü, 18. ve 19. Dönemlerde de milletvekili oldu. Sosyalist Enternasyonal başkan yardımcılığı görevinde bulundu. 1991 genel seçimlerinden sonra, SHP’nin DYP’yle kurduğu, Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki koalisyon hükümetinde Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.

Süleyman Demirel’in 16 Mayıs 1993’te 9. Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, DYP-SHP koalisyonu Tansu Çiller’in başbakanlığında devam ederken genel başkanlığı bırakma kararını açıkladı. SHP’nin 11 Eylül 1993’teki 4. kurultayında yeniden aday olmadı. SHP’nin CHP’yle birleşmesinin ardından (1995 Mart-Ekim) koalisyon hükümetinin Dış İşleri bakanı oldu. Çok kere Meclise yürüyerek ve korumasız gelirdi. SODEP ile Halkçı Parti birleşmesinden doğan SHP’nin maddi sıkıntıya düşmesi nedeniyle kendi özel mallarını ipotek ettirip partisi için para buldu. Tüm gezilerinin masraflarını kendi cebinden ödeyen İnönü, siyasete girdikten sonra mal varlığı azalan ender siyasetçilerden biriydi. Gezilerde, omuzlara alınma taleplerine karşı, “İnönü Yatışı” adı verilen yöntemi buldu: Böyle bir durumda hemen yere yatarak omuzlara alınmasını fiilen ve fiziken önlüyordu. El öptürmekten, çantasını taşıtmaktan, kendisi için trafiğin kapatılmasından ise hiç hoşlanmadı.

Nisan 2001’de Deniz Baykal’ın politikalarından rahatsız oldu ve CHP’den istifa etti.

Eserleri

Erdal İnönü, 1952-1976 yıllarında teorik ve matematiksel fizik alanında 27 kitap ve makale (25’i İngilizce) yayımladı. Bilim tarihi araştırmaları ve bibliyografyaları ve anı kitapları olarak 1971-2007 yıllarında 14 kitap yayımladı. 1966-2007 yıllarında bi- lim tarihi ve bilim politikası konusunda İngilizce ve Türkçe olarak 28 makale yayımladı. Ayrıca 1967 ve 1983’te fizikle ilgili iki kitabın editörlüğünü yaptı.

Erdal İnönü’nün başlıca bilimsel yapıtları;

▪     1923-1966 Döneminde Fizik Dalındaki Araştırmalara Türkiye’nin Katkısını Gösteren Bir Bibliyografya ve Bazı Gözlemler (1971)

▪     1923-1966 Dönemi Matematik Araştırmaları Bibliyografyası ve Bazı Gözlemler (1973)

▪     Group Theoretical Methods in Physics (1983; Meral Serdaroğlu’yla birlikte)

Erdal İnönü’nün diğer yapıtları;

▪     Mehmet Nadir Bir Eğitim ve Bilim Öncüsü (1997)

▪     Anılar ve Düşünceler 1. Cilt (1996)

▪     Anılar ve Düşünceler 2. Cilt (1998)

▪     Anılar ve Düşünceler 3. Cilt (2001)

▪     Kurultay Konuşmaları

▪     Fikirler ve Eylemler, Tarih, Bilim ve Siyaset Üzerine Konuşmalar(1999)

▪     Bilim Konuşmaları (2001)

▪     Üçyüz Yıllık Gecikme Tarih, Kültür, Bilim ve Siyaset Üzerine Konuşmalar(2002)

Bilimsel Devrim ve Stratejik Anlamı (2003)

▪     Bilimsel Devrim ve Stratejik Anlamı (2005)

▪     Türkiye’de Temel Bilimde İlk Araştırmalar (2007)

Politika Anekdotları

Siyasete isteyerek girmedi, girmek zorunda bırakıldığında da bilimsellikten vazgeçmedi ve siyasete bir düzey ve saygınlık kazandırdı.

Onun inancı; toplumda bilimsel düşünce sistemi yerleştirilmediği sürece, medeniyet yarışlının kazanılamayacağı yönündeydi ve bu nedenle, özellikle son dönemde kendini bilim tarihindeki gelişmeleri tanıtmaya adamıştı.

altİsmet Paşa’nın oğluydu; ama asla babasının gölgesine sığınmadı. Babasını tanıyan bir partili ona iltifat olsun diye “Babanın oğlusun” deyince verdiği yanıt şudur: “Herkes babasının oğludur”. Yanıt basit ama anlamlıdır; onda övünülecek bir şey olmadığını ima eder.

Siyasette bir tevazuu, bir uzlaşma, yüksek bir standart yaratmıştı. Bu prılanta insanı, 12 Eylül rejimi veto etmişti.

 

Erdal Bey’e bir gün, hiç sıcak bakmadığı siyasete yıllar sonra neden girdiğini sorarlar. Yanıt müthiştir:
– Ülkemi benden daha kötüleri yönetmesin diye!

 

Kibarlık Ediyorlar!

Bizde siyaset, kaba saba konuşmaya , bağırıp çağırmaya alışık. İnönü ise sıradan ve olduğu gibi davranıyor. Bir gazeteci sorar:

-“Sizin için Norveç’e başbakan olur diyorlar”
Erdal İnönü cevap verir:
– “Çok teşekkür ederim. Bu herhalde sen bu işleri Türkiye’de beceremiyorsunun kibarca söylenmesi oluyor.”

Vuruculuğu Siz Yapın!

İnönü, İzmir’e mitinge gidiyordu. Uçakta İzmir milletvekili Neccar Türkcan, yanına gelerek “Efendim İzmir’de vurucu bir konuşma yapmalısınız. Yumruğunuzu da kürsüye vurun. Nasıl iktidara geleceğimizi sert bir üslupla anlatın lütfen” dedi. İnönü ise şu cevabı verdi:

– Peki ben anlatırım, sonra sözü size bırakırım. Vuruculuğu ve diğer işlemleri siz yaparsınız…

Gerisini Arkadaş Anlatacak!
Bir miting öncesi SHP’li milletvekili, İnönü’ye çok sık yapılan bir eleştiriyi gündeme getirdi.
-“Sayın Genel Başkan’ım, siz iyi konuşamıyorsunuz. Bakın Özal’a esip gürlüyor.”
-“Peki ne yapmam gerekiyor” diye sorar İnönü
-“Sayın İnönü, konuşmaya başladığınızda şöyle yumruğunuzu masaya vuracaksınız. İşte biz böyle partiyiz. Adamı şöyle yaparız, böyle yaparız” diye kükreyeceksiniz.”
Erdal İnönü, miting alanındaki otobüsün üzerine çıkar ve kürsüye yumruğunu vurup konuşmaya başlar:
_”Biz öyle bir partiyiz ki, adamı” der ve durup yanında duran kendine akıl veren milletvekiline dönerek şöyle der:
-“Devamını arkadaş söyleyecek.”

Dur, Ölme!
Seçmenlerden biri seçim otobüsünün önüne atılır ve Erdal Bey’e hitaben “Ölürüm yoluna” diye haykırır.
Erdal Bey cevap verir: Dur, ölme. Bir oy bir oydur.

Görürsem, Söyleyeceğim!
İzmir’i bir ziyaretinde balıkçılar etrafını çevirdi ve dert yanmaya başladı.
– Paşam burada bir komutan var. Bizi mahvetti. Balık avlatmıyor. Denize açılamıyoruz.
Balıkçıların şikayetlerini 15 dakika dinleyen İnönü, sakin bir şekilde döner ve şöyle der:
– Merak etmeyin görürsem söylerim.

Antidemokratik Kararlarda Oylama Olmaz.

 

Erdal Bey fanatik bir sigara düşmanıdır, Parti Meclisi toplantılarında dumanaltı olmaktan fena halde rahatsızdır. Bir Parti Meclisi toplantısında ilk sözü:

– “Bundan böyle bu toplantılarımızda sigara içilmeyecek”, olunca arka sıralardan bir üye;

– “Bu kararınızı oylamaya sunsak efendim”, diye itiraz etmeye kalkışınca cevabı aldı:

– “Antidemokratik kararlarda oylama olmaz!”

 

Asık suratlı Türk siyasetine, güler yüzü, hoşgörüsü, esprileri ve neşesiyle ayrı bir renk kattı. Ercan Karakaş’ın dikkat çektiği gisi siyasetten ayrılması da bir “örnek” oldu. Kendi isteğiyle ve gönüllü olarak siyaseti bıraktı.

Erdal İnönü ile ilgili son söyleşiyi gazeteci Can Dündar yaptı. Can Dündar, onun anılarını “Anka Kuşu: Erdal İnönü Anlatıyor” adıyla kitaplaştırdı. Dündar, o hoş üslubuyla “Tarihin kucağında büyümüş ve kucağında tarih büyütmüş bir filozof, yürüdüğü uzun yolu, yolun sonunda bütün içtenliği ve bilgeliğiyle anlatıyor” diye yazdı.

“Pişman olduğum bir şey yok, ama hayatım baştan yazılsa sadece bilimle ve yazmakla uğraşırdım.”

Kaynakça:

1. Matematik Dünyası, 2007-IV

2. Universite ve Toplum, Ocak 2005, Sayı 1

3. hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=7145&rid=4369&p=13

4. http://tr.wikipedia.org/wiki

(atomevren.com

Hazırlayan:  Ramazan Karakale